Geçmişte ve Günümüzde İnşaat Mühendisliği

Geçmişten günümüze dünya üzerinde birçok farklı medeniyet bulunmuş ve olumlu veya olumsuz katkılarda bulunmuşlardır. Eski medeniyetlerin belki farkında olmadan belki de zorunluluktan dolayı yaptıkları bir şey vardı. Hayatta kalmak. Bugün hayatta kalmanın birçok çeşitli yolu olabilir. Babadan kalma bir iş ile hayatımızı idame ettirebilirken okul okuyup daha farklı işlerde yapabiliriz. Ya da sokaktan çöp toplayarak, hurda satarak veya hiç çalışmadan aileden kalan miras ile de hayatımızı idame ettirebiliriz. Fakat eski medeniyetlerde durum pekte böyle değildi. En azından bir süre.
İlk olarak hayatta kalmaya çalışan insanlar dönemin zorlu koşullarından kurtulmak için hiç olmazsa en az zararla atlatmak için bir çözüm bulmalıydılar. Çözümü mağaralara yerleşmekte buldular. Dönem itibariye başka seçenekleri olduğunu söylemek bir hayli zor. Daha sonra bulundukları çevreleri keşfetmek zorundaydılar. Fakat tüm çevreleri yeşillik araziler veya düz ovalardan oluşmuyordu. Kimi yerlerde nehir ve göller kimi yerlerde ise sık ormanlar bulunuyordu. Nehirleri geçmek zorunda kalanlar bir çaresini bulmak zorundaydı ve o çarenin bugün günümüzde modern köprülere dönüşeceğinden bi haberdiler. Peki, nedir bu çare? Ağaç kütükleri. Evet, yanlış okumadınız. Ağaç kütükleri bugün yaptığımız köprü ve benzeri yapıların binlerce yıl önceden gelen temelini oluşturmaktaydı. Zamanla tek bir ağaç gövdesininin yetmeyeceğini anlayan topluluklar zaman içerisinde daha karmaşık yapılar inşa etmiş ve günümüzde de bazı köy ve mecralarda kullanılan küçük köprü tarzı yapılar yapmıştır. Elbette bu yapıları bir mühendislik ürünü olan köprü, viyadük veya üst geçitler gibi değerlendirmek çok doğru olmaz. Ancak bu ilkel yapılar modern yapıların oluşturulmasında öncü fikir verdiğinden dolayı oldukça önemlidir. Tıpkı bir uçak üretirken bir yarasanın veya başka bir kuşun kanat yapısının incelenmesi gibi.
İnşaat mühendisliği ilk çağlardan itibaren insanların yaşamlarında vazgeçilmez bir unsur olarak yer almıştır. Özellikle dönemin mevsimsel koşuluna ayak uydurmak zorunda kalan göçebe insanlar yerleşik hayata geçtikten sonra barınabilecek bir yer ihtiyacı duymuşlardır. Yani gece yağmurda ıslanmalarını engelleyebilecek veya soğuğa karşı bir nebze olsun koruyabilecek kalıcı yapılara gereksinim duymaktaydılar. Böylece ilk barınaklar inşa edilmeye başlandı. Zaman ilerledikçe insanların inşa etme kabiliyetleri gelişti. Hem geçmişten edindikleri birikim hem de artan nüfus ve ihtiyaçlar doğrultusunda gelişmiş yapı ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Kaynak: Files Structurae

Kaynak: Wall Alphacoders

Kaynak: Wallhere
Bu gibi daha nice yapılar günümüze kadar ulaşmıştır. Bu yapılarda en göze çarpan özellik uzun ömürlü olması ve belirli ihtiyaç çerçevesinde yapılmasıdır. Örneği su kemerleri suyu kaynağından ihtiyaç olan bölgeye taşımak için belirli yerlere inşa edilen ayaklı kanalladır.
İnşaat Mühendisi Algısı Zamanla Nasıl Değişti?
İnşaat mühendisliği geçtiğimiz yüzyıllara kadar mimarlık ile net bir ayrıma sahip değildi. Günümüzde ise aralarında net bir ayrım yapılabilmektedir. Mimarlar tasarım üzerinde dururken inşaat mühendisleri ise binanın sağlam bir şekilde ayakta kalmasını ve binaya etkiyen dış yükleri (deprem yükü, rüzgar yükü, kar yükü ve hareketli yükler gibi) karşılayabilecek şekilde dizayn etmektedirler.
Toplumumuzda inşaat mühendisliği adından da anlaşılabileceği üzerine inşaat üzerine tanımlanmış bir meslektir fakat İngilizce’de bu tam olarak bu şekilde değildir. Civil engineering olarak tanımlanan inşaat mühendisliği genel olarak ”medeniyet mühendisliği” tanımlanmakta olsa da ”Civil” kelimesi ”Sivil” anlamına gelmektedir. Bu da inşaat mühendisliğinin ”sivil mühendislik” olarak tanımlanmasına neden olmaktadır. Bunun arkasında yatan asıl sebep geleneksel olarak mühendisliğin askeriye ile ilişkili olmasıdır. Civil engineering 14.yy’da makineler ile ilişkilendirilmiş ve ”makine işletmecisi” anlamında kullanılmıştır.
Bu düşünce 18.yy’a kadar aynı şekilde devam etmiş ve askeriye ile ilişkisi çok kesikmemiştir. Askeriye kökenli kişilerin dışında da bu alanda ilerlemelerinde olmasıyla birlikte askeri olmayan inşaat mühendisliği yani sivil mühendislik algısı yerleşmeye başlamıştır. Sivil mühendislik yaptığı söyleyen ilk kişi, Eddystone Denizfeneri’ni inşa eden John Smeaton oldu.
1747 yılında Fransa’da açılan Ulusal Köprü ve Otoyollar Okulu (The National School of Bridges and Highways ) ilk mühendislik okulu olma özelliği taşımaktadır.
1818’de Londra’da kurulan “Smeatonian Society of Civil Engineers” ilk kurulan mühendislik derneği olma özelliğini taşımaktadır. Ve 1820 yılında ilk başkanı inşaat mühendisi Thomas Telford olmuştur. Enstitü 1828 yılında inşaat mühendisliğini resmen bir meslek olarak tanıyan bir “Kraliyet İmtiyaznamesi” almıştır. Bu imtiyaznamede şu ifadeler yer almaktadır
İnşaat mühendisliği fiziksel ve bilimsel prensiplerin uygulamasıdır ve onun tarihi de tarih boyunca fizik ve matematik alanındaki ilerlemelere paralel olarak gelişmiştir. İnşaat mühendisliği birçok farklı alt disiplinleri olan çok geniş kapsamlı bir meslektir. Ve yapı bilgisi, malzeme bilgisi, coğrafya, jeoloji, zemin, hidroloji, çevre, mekanik ve diğer alanlarla ilgilidir.
Smeatonian Society of Civil Engineers
Günümüze kadar geniş bir zaman dilimi incelendiğinde inşaat mühendisliğinin temellerinin atılması binlerce yıl önceye dayanmaktadır. İnşaat mühendisliği özellikle son birkaç yüz yılda birçok alt dala ayrılmıştır.
- Çevre Mühendisliği
- Deprem Mühendisliği
- Hidrolik Mühendisliği
- Geoteknik Mühendisliği
- Kıyı Mühendisliği
- Malzeme Bilimi ve Mühendisliği
- Ulaştırma Mühendisliği
- Yapı Mühendisliği
İnşaat mühendisliğinin birçok farklı alanda çalışma imkanı ve ihtiyacı olduğundan dolayı farklı dallara ayrılması gerekmiştir. İlerleyen yıllarda teknolojininde etkisiyle mühendislik dalları olacaktır.
Kaynaklar:
https://www.britannica.com/technology/civil-engineering